tag:blogger.com,1999:blog-10798193184630627392024-02-20T19:19:15.313+01:00Bitli LahanaBitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.comBlogger11125tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-44088471927684013902013-03-17T23:02:00.005+01:002013-03-17T23:02:58.320+01:00Cihangir Sokaklarında
<br />
<div class="p1">
Bir yandan korktuğum ama aynı zamanda da içimin içimi yediği bir merakla istanbulun dar sokaklarında kaybolmak istiyordum. O sokaklar, restorasyon kılıfıyla yaşanmışlıkları onlarca kez yerle bir edilen mimariden daha samimi ve daha dolu hissettiriyor. turistlerle örülü meydanlarda dolaşmak mistisizmle modernizmi harmanlamaya çalışırken içi doldurulamamış bir boşluk husule getiren elif şafak'ı hatırlatıyor. Tıpkı onun kitaplarına başlarken duyulan heves ve merakla gezmeye başlıyorsun ama sonuna geldiğinde kendini absürd bir iç sıkışmışlığında buluyorsun. Derinlerde bir yerde kıymete değer kıpırtılar var evet lakin üzerlerindeki ağır makyaj tabakaları öyle yoğun ki imdat çığlıkları yüzeye zar zor ulaşıyor. Sokak araları ise hatıraların eskittiği bir dedenin yüz hatları misal kıvrılıp gidiyor. Her kıvrımında mahfuz sırlar yalnızca dinlemeyi bilenlere nasip olacak cevherler. Dinlemeye sabır ve zuladan nasibe düşeceklere halis bir niyetle kazanılabilecekler monte cristo kontunun keşfini bir pul kıymetine indirgeyebilir.</div>
<div class="p1">
<br /></div>
<div class="p1">
Biz de samimiyetimize binaen kısmetlenebileceğimiz bilinmezi cihangir sokaklarında aramaya başladık. -bu sefer kuzenden paçayı kurtarmış ama arkadaşın kardeşi ve garip ev arkadaşına takılmıştım.- antikacılarla bismillah dedik, minik el emeği göz nuru dükkanlar, kaliteli markaların ikinci elcileri, eskiciler ve zarif butiklerle insanoğlunun akla hayale sığmayan zevklerine tanış olarak devam ettik. tartışmasız en keyif aldığım dükkanlar antikacılardı. hoş sohbet sahiplerinin ilginç hikayelerine ortak olduk. Birisi diyarbakırdan gelmişti. yalnızlığı ve hür olmayı severmiş. yola sokulabilmek(!) için etrafı faklarla çevrildikçe atmış kendini birer birer, son durak istanbul olmuş. bir başına yaşarmış. fırsat buldukça eskici pazarlarını gezermiş, ayrancı pazarına da ayda bir ziyareti noksan bırakmazmış. tatlı dilinin hatrına bir bardak çayıyla nefeslenirken anlattı da anlattı. ismi ve adresini not ederek mütebessim ayrıldık yanından. sıradaki durağımız karşıdaki komşusuydu. biraz asabi bir mizaçla buyur etti bizi. -keşke bu dükkana yalnız gelmiş olsaydım.- bir kişinin etrafındakilere çarpmadan yürümesini imkansız kılan bir sıkışıklık ve dağınıklık hakimdi. -zihnimde adamın ruh haliyle dükkanı bire bir eşleşivermişti.- o karman çorman kaosun ortasındaysa elini attığın her parça cep yakıyor. -aynı adamın darma duman olmuş hayatındaki paha biçilemez parça parça anıları gibi.- neler yoktu ki içeride teneke bir beslenme çantasından, yıllar öncesinin homeopatik ilaç kutucuklarına, osmanlı döneminden kalma pul koleksiyonlarından el yazması eserlere ve daha büyüklü küçüklü neler neler. -biriktirmeye ruhundan başlamıştı, ele gelenler basit birer sayeden ibaretti.- camın kenarında bir isim gözümüze çarptı; nizar kabbani. ısrarla satmıyor ısrarla okumamızı tavsiye ediyordu -neredeyse nasihat eder gibi-. tam biraz yakınlaşmışken tam bir tefeülle nasiplenecekken -ve araya giren lüzumsuz bir soru- elimize itilen 'bakın işte' ile kalakalıyorduk -ah bir yalnız olsaydım, öyle asabiydi ki-. iki fiyat arası sorular; samsundan gelmiş, cibran cafesi varmış. halil cibran ve nizar kabbani tutkunluğu o zamanlardan. -ah bir sussalar öyle muhabbet etmek istiyorum ki ol zatı muhteremle.- yine bir sohbete giriş çabasıyla ol zat yanıbaşımda osmanlı türkçesiyle yazma bir eser üzerine eğilmişken bir iki kelime ve yine kitapla başbaşa. bir meyveye dal olamamış kelimeler birbirinden, adam bizden biz kuyruklardan bıktık ve terki diyar eyledik bu hazineden. -böylesi benmerkez olmanın varacağı sonu düşünmek istemiyorum, sadece herkes kendi lüzumsuzluğunu alıp gitse, ben kendiminkiyle yeterince doyuyorum zaten.- </div>
<div class="p1">
<br /></div>
<div class="p1">
Heybemize hikayeler ata ata istiklalin umursamazlığına ulaştık. insanı ferahlatan tuhaf bir yabancılık var bu caddede. o kadar yabancı ki belki tanıdıklığınla başbaşa kalıveriyorsun. tanıdıklığımı bile evde bıraktığım bir gün o adamı bulmak için söz verdim kendime…</div>
<div class="p1">
<br /></div>
<div class="p1">
Şubat 2013</div>
Bitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-11511748778397782372013-03-14T11:20:00.001+01:002013-03-14T11:20:56.751+01:00Eskilerden
<br />
<div class="p1">
"Life is life!" Şarkılar hayatın öz suyu. içindeki tüm sıkıntıyı dağıtıp kıpırdaması için insanı dürtüklüyor. gözlüğümle kaşlarım arasına sıkıştırdığım kalemimle hocaya bakıp gülümsüyorum, çok da önemli değil kazanmak veya kaybetmek...</div>
<div class="p1">
2008</div>
<div class="p1">
<br /></div>
<div class="p1">
(Hasretim boynumu büküp razı olduğum bu tevekküledir...)</div>
Bitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-86306882952519392752013-03-12T21:38:00.002+01:002013-03-12T21:38:12.734+01:00Neden Tiyatro?
<br />
<div class="p1">
"neden tiyatro?" abim sormuştu bir sefer. Bu kadar hissettiğimiz ve hayran olduğumuz neydi, anlamıyormuş. Hissettiklerim, düşündüklerim, söylenenlerin aksine duyduklarım izah edilememiş birer cümbüş halinde içimde curcuna çıkartmışlardı. Aklımda beliren tek cevap ise Edebalinin "ne düşünüyorsun?" sorusuna muhattap Osmancık haleti ruhiyesinde bir "hiç"ti. Nihayetinde "Acaba ben tiyatroyu sevmiyor muyum yahu?" soru işaretine bile vasıl olacak bir düşünce alemine dalmıştım. ama malum ders çıkartmasını bilmeyen müzmin yapımız sayesinde tarih tekerrür etmişti ve Osmancık gibi sıralayıvermiştim söylenegelenleri. Eh etkisi malum, abim hala davincinin şifresini çözebilmiş değil.</div>
<div class="p2">
<br /></div>
<div class="p1">
Bense işin içine girip tabiri caizse davinciyi çizmeye çalışınca anladım: tiyatro maskelerin atıldığı rol yapmaktan vazgeçildiği tek yer! Nihayet samimiyetle, olması gerektiği gibi, içten geldiği gibi, gerçek gibi davranabilmek... Kimin ne düşündüğü ya da düşüneceğinin önemi yok. Muhattabının seni sömürebileceği ihtimali dolayısıyla zaafiyetleri gizleme telaşesi yok. Kendini beğendirme derdi akabinde acınası kıvrınışlar yok. yok yok yok. Oyunda akan hayata kendini kaptır ve dizginleri duygulara bırak.</div>
<div class="p2">
<br /></div>
<div class="p1">
Sözün özü akıl olacak şüphe yumağını bir yana koyup hissiyatın fısıltılarına harfiyen, doyasıya uymanın adıymış tiyatro...</div>
<div class="p1">
<br /></div>
<div class="p1">
2010</div>
Bitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-1314343168621266182013-03-11T12:26:00.001+01:002013-03-17T23:07:23.051+01:00Bostancı'da Bir Sahaf Dükkanı<br />
<div class="p1">
Bugün durağım bostancıydı. Sahili karış karış arşınladıktan sonra yapılması gereken toplanılan mutluluğa kanaat edip uslu uslu geri dönmekti; vara yoğa mest olmuş bir salınım değil. -yapılması gerekenlerle 'carpe diem' arasındaki nazenin ağırlık noktasını asla tutturamayacağım sanırım.- ama bir köşe başı sahafından yükselen zarif nağmelere kayıtsız kalamayacaktım. </div>
<div class="p1">
<br /></div>
<div class="p1">
Yalnızca bir ekmek almak için girilmiş marketten kollar dolusu poşetle çıkılan bir doyumsuzlukla kendimi, ellerindeki müziklerden bir cd hazırlanmasını beklerken buldum. Konuşmayı nefes almakla karıştırdığını sandığım dükkanın nazik sahibi elimi attığım her kitaptan dem vurmaya başlamıştı. Araya roman yazarı olduğunu sıkıştırmayı da ihmal etmedi tabii. Sohbet için diyaloğa ihtiyaç duymayan insanların karşısında her zaman olduğum gibi sessizliğe bürünmüş anlamaya -belki de yaftalamak için açık yakalamaya- çalışıyordum. Monolog sohbet uzunca bir süre kitabı üzerinden gitti elbette. Hayallerim ruhumu öpüyordu, kitabın ismi. Çarpık ilişkilere bir tepki olarak seviyeli ve gerçek bir aşkının nasıl olabileceğini kanıtladığını iddia ediyordu. Uzunca bir süre anlattıklarını dinledim. Nispeten daha kısa bir süre de kitabı kurcaladım. Sonuç: karşımdaki; silik rafların arasında harcandığı zehabına sıkıca sarılmış yaşı geçkince bir beyefendiydi. Ve ne yazık ki o rafların kapı açtığı yeni dünyaya ulaşamayan bir üslup ve ihtiyaç duyulanı tam kavrayamamış bir muhteviyatla heveslerini yazmıştı. Hatta yetmemiş yoğun bir şekilde de pazarlama çabalarındaydı. </div>
<div class="p1">
<br /></div>
<div class="p1">
Hazzetmediğim nokta günümüz ilişkilerini kutsamış olmam değil, bilakis bu bağlamda açlık duyulan birçok husus var. Sorun beyfendinin yerçekimini keşfettiği zannıydı. Safiyane adanmışlıklara saygım ağır bastığından olsa gerek, 'o keşfedileli epeyce oluyor bey amca' diyemedim. Halbuki dün dünde kaldı canağzım bugün yeni şeyler söylemek lazım. Tabii bir de herkesin yazar olmaması.</div>
<div class="p2">
<br /></div>
<div class="p1">
Bunu da İleride bir gün gaflete düşüp kitap yazmaya kalkarsam kendime apaçık bir uyarıcı ve hatırlatıcı olsun diye yazdım ibretlik olarak saklayacağım..<br />
<br />
Şubat 2013</div>
Bitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-6975194625159120052012-12-08T10:41:00.001+01:002012-12-08T10:41:24.324+01:00ADİL HUKUK HAK MI HAYAL Mİ?<br />
İdeal hukuk düzeninin varlığı, biraz da hukukun nasıl ortaya çıktığıyla hukuku kimin<br />
oluşturduğuyla hatta uyguladığıyla alakalı.<br />
<br />
Dünya üzerinde var olan tüm hukuk sistemleri temelde belli başlı kesimlerin<br />
hâkimiyetleri altında oluşturulmuştur. Bu, köleci sistem anlamında insanların alınıp satılması<br />
olarak tezahür etmiştir. Ortaçağda serfleri toprağı ile satabilmek olmuştur. Çocukları,<br />
kadınları karın tokluğuna veya daha azına çalıştırabilmek şeklinde devam etmiştir. Diğer<br />
yandan; bu minvalde güç sahiplerince çizilen kırmızıçizgilere müdahale etmemek kaydıyla<br />
coğrafyalar, kültürler, örf ve adetler de hukuk kaidelerinin şekillenmelerinde etkili olmuştur.<br />
Zira her ülkenin hukuk sistemi kendi toplumunun gerçekleri göz önünde bulundurularak<br />
yamalar suretiyle tamamlanmış ve meşruiyet kazandırılmaya çalışılmıştır. Elden ele<br />
gezerek bir göz boyama materyali haline getirilmiş bu kurallar bütünü en nihayetinde hukuk<br />
uygulayıcılarının ellerinde o günkü ruh hallerine göre dahi değişiklik gösterebilecek bir<br />
uygulama alanı bulmaktadır... Durum böyle olduğunda kavuklarla sakallarla bezenerek halkın<br />
gözünde yüceltilen ve kamuya huzur getirmesi beklenen bu yamalı bohça, esasında kralın<br />
çıplak olduğunu haykıracak bir kopuş anına kadar hassas sınırlarda gidip gelen gergin bir<br />
lastik haline gelmiştir.<br />
<br />
O halde aslında hukuku amacına ulaşmaktan alıkoyan unsur insanın ta kendisi.<br />
Dertlere şifa olma istidadında bir ilaç, hastanın bilinçsiz kullanımı neticesinde uzuvları<br />
kangren etmeye başlamış. Bu bağlamda ideal hukukun insan dışı, insandan öte var olan<br />
kaideler olduğu ve ideal düzene bunlara uymak suretiyle ulaşılabileceği düşünülebilir. Zira<br />
kullanım kılavuzları misal, var edilmiş olan insanın da nasıl işlemesi gerektiğine ilişkin bir<br />
tebliğ mevcut.<br />
<br />
Ancak hukukun toplum nezdinde meşruiyeti; kabulleniş, neticeye rıza gösteriş<br />
yahut mahkeme boyutuna taşınmadan hayat içindeki düzende uyum sağlayış noktalarında<br />
önem kazanıyor. Bir kural uygulanamadığı müddetçe zaittir. Rıza gösterilmedikçe eziyettir.<br />
İçselleştirilmedikçe hantallıktır. Dolayısıyla amacına ulaşabilmesi için hukukun uygulandığı<br />
bölgeyi külli olarak kucaklaması gerek; fakat bu tek bir kesimin kabulünde bir doğruyla<br />
varılabilecek bir netice değil.<br />
<br />
Her insanın kendini adadığı bir doğrusu var. İnsanın kendisini bir şeye vakfedebilmesi<br />
ise ancak onu anlaması, hakkında bilgi sahibi olması ve ona kalpten bağlanması ile mümkün.<br />
Herkes için hakikat; kendi inandıkları yolda atılan adımlarla arzulananın gerçekleşeceği<br />
ve kendi inandıkları şekilde gerçekleşmesi halinde toplumun doğruya ve iyiye ulaşılacağı<br />
yönünde. Zira insanlar inandıkları mefkûreleri, uğurlarında hayatlarını ortaya koyacak<br />
raddede benimsiyor. Dolayısıyla toplumun her fikir kesimi için, hatta her bir bireyi için<br />
farklılık gösteren bu fikir cümbüşü içinde, yalnızca bir kesimin doğruluğunu kabul ettiği<br />
kurallar bütününe, herkesten aynı kabullenişle rıza göstermelerini beklemek ütopik bir<br />
hayalden öte gitmeyecektir. Nitekim kardeşliğin ve paylaşımın temellerini oluşturduğu İslam<br />
kimliğini benimsemiş insanlar ile halkların kardeşliğini ve ekonomik eşitliği savunan sosyalist<br />
düzen yandaşları asla birbirlerinin bayrağı altında olmayı kabul etmeyecek olan iki kesimdir.<br />
<br />
Yahut da ne “Bu Memleket Bizim” diyen Nazım Ustalar milliyetçiliğe eyvallah edecek<br />
ne “Sivas’ın yoksul Çocukları”nı anlatan Yavuz Bülentler sosyalist bir paylaşımı kabul<br />
edecektir. Tek fark ulaşılmak istenen hedefe giden farklı yollar olsa dahi ne yardan ne serden<br />
vazgeçilecektir.<br />
<br />
Diğer yandan mezkûr meseleye bir diğer bakış açısıyla bakıldığında fark edilecek<br />
ki; düşünebilen, idrak edebilen, muhakeme edebilen, hüküm verebilen insanoğlunun<br />
kendisini bir görüşe adayabilmesi, bu görüşün de külli yanlış olmadığının, öyle ya da böyle<br />
içinde doğru barındırdığının ayinesi. Esas sıkıntı, kendi içlerinde birer evren barındıran ve<br />
bambaşka âlemlerde dönen hayatlarda başkalarının gerçekliğine bir revak açılamadığından<br />
kaynaklanıyor. Her insanın biraz bencil olduğu ve daha fazla kendi çıkarını gözettiği bir<br />
dünyada, tüm bakış açılarına yüzde yüz uyacak bir sistem imkânsızlığını haykırıyor. Bu<br />
durum genellemelerle düşünüp detay yaşamanın da bir neticesi. Genellemeler hayatı kolay<br />
kılıyor ve insanoğlu değişimden bu yüzden mümkün olduğunca kaçıyor. Bir genelleme<br />
çerçevesinde çoktan bulunduğu kabın şeklini alıp betonlaşmış kimliklere hayatlarını kaplar<br />
değiştirerek akışkan sürdürmelerini söylemek nafile. O halde hakkın ve hukukun somut<br />
olayda hayat bulması mevcutları fark etmek ve mümkünü vaki yapabilmek kabiliyetinden<br />
ibaret. Mevcutta; kimseye göre olmayan ama herkesten bir parça olanlar var. İmkân dâhilinde<br />
olan ise; bu unsurları bir alt yapı seviyesinde bir araya toplayabilmek. Bu noktada ideal olan<br />
esasında fikrin ortaya çıktığı menşei tartışmaktan, fikrin içeriğini tartışmaya geçebilmekte.<br />
Şayet netice hâsıl olacaksa bunu hangi -izm’in sahipleneceği tâli nitelikte kalmalı. Hatta her<br />
kesimin ortaya atılan bir unsuru sahiplenebildiği bir düzen iyi vatandaş olmakla iyi insan<br />
olmak arasındaki, söylenmemiş, üstü örtülü farkı azaltabilir.<br />
<br />
Yani ki ideal hukuk, insanı ve dünyayı var eden elin takdiriyle kemale erecek olsa bile<br />
paternalist bir yaklaşım ile değil, uzlaşmacı bir şekilde insanlara sunulmalı ki hayat bulsun,<br />
yaşasın ve dahi yaşatsın.<br />
Bitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-73965256954432114332011-09-28T00:45:00.005+02:002011-09-28T00:53:05.793+02:00Ağlayan Çayır<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px;"></span><br />
<h1 id="divAdnetKeyword" style="margin-bottom: 5px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" xmlns:fb="http://www.facebook.com/2008/fbml"><span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit; font-size: small; font-weight: normal; line-height: 20px;">Ruhumda ve bedenimde eski dosyalardan özenle çıkartılmış bir beste çalıyor. Bilmem kaçıncı defadır dönüyor bu gece. Ağlayan hislerim mi, benliğim mi, bedenim mi bilmiyorum. Temelkuranın hayali bencileyin; hava bir tuhaf... Kaçmaya müsait bir bulutluluk... İç organlarımıza kadar ısınmış olsak...Hava bir tuhaf. Hayal kurmaya yönelik bir tutum var havada. Kaçmaya müsait bir bulutluluk.</span></h1><div style="text-align: right;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit; font-size: small; font-weight: normal; line-height: 20px;">Bitlilahana</span></div><h1 id="divAdnetKeyword" style="margin-bottom: 5px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" xmlns:fb="http://www.facebook.com/2008/fbml"><span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit; font-size: small;"><br />
</span></h1><h1 id="divAdnetKeyword" style="margin-bottom: 5px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" xmlns:fb="http://www.facebook.com/2008/fbml"><span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit; font-size: small;">"Pazar hayali</span></h1><div class="text" id="divAdnetKeyword3" style="line-height: 20px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" xmlns:fb="http://www.facebook.com/2008/fbml"><div style="margin-bottom: 10px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Bir balkon olsa şimdi. Kimsenin seni tanımadığı bir şehirde. Kahvenin içine konyak kendiliğinden düşse, kocaman bir hırkanın içinde olsan şimdi sen. Bir şeyi terk etmiş olsan. Mesela bir şehri. Mesela kendini, yüzünü filan mesela. Sadece otelin kat görevlisi bilse ismini, sadece tesadüfen. İsminin yanlış telaffuz edildiği bir şehir olsa bu, sen de artık başka bir isme sahip olsan.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;"><br />
</span><br />
<strong><span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Biri gelse...</span></strong><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Üstünde kocaman kocaman giysiler olsa, kocaman bir kazak, kocaman bir pantolon, kocaman çoraplar, iç organlarına kadar ısınmış olsan. İçeride televizyonun sesi açık olsa ve çok güzel müzikler vardır ya, hani günün üzerinde bir buğu yaratan, hayatı photoshop’layan müzikler, onlardan biri çalsa. Bir kitap okuyor olsan. Şöyle kocaman bir şey. Çalışıyor olsan hatta, altını çize çize. Bir şey öğreniyor olsan kitaptan. Koltuk tam sana göre olsa oturduğun, sehpa öyle. Sen tam kendine göre olsan. Bir papatya kadar dengeli.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Tam sen kitabı bitirdiğinde, gözlerin ağrıdığında biraz, kapı çalsa. Uzun zamandır görmediğin, artık aramaya da utandığın biri, seni hiç utandırmadan kapıda dursa. Çok eski bir dost olsa bu. O kadar eski olsa ki arada geçen zamanda ne olup bittiğini konuşmadan sohbet edebilsen. Gülsen gülsen...</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;"><br />
</span><br />
<strong><span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Konuşmasan...</span></strong><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Akşam olsa birazcık. Madrid’de mesela jambon dükkânlarından birinde, ayakta şarapla biraz jambon yesen. Tek derdin damağını kesen ekmek kabuğu olsa. İnsanlara baksan, diyelim ki Buenos Aires'te o eski kahvelerden birinde, yüksek tavanlı olarak. Petersburg’da olsan mesela, oteline sarı saçlı bir kız o at arabalarından biriyle götürse seni, beyaz gece uzasa. Uzasa uzasa ve kimse seni merak etmese. Şam’da Hıristiyan Mahallesi’nin ara sokaklarında kaybolsan yürüye yürüye. Hiç konuşmasan kimseyle. Kimse de seninle konuşmaya çalışmasa.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Beyrut’ta akşam olsa, Deny’s barda sana kimse bir şey sormasa. Yüzünden anlasalar ne içeceğini. Gece bastırsa Paris'te, bir çatı katında bir yatağa kıvrılsan. Çinko su borularından güvercinlerin ayak sesleri duyulsa. Camda yağmur izlerini uzatsa, kısa kısa.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;"><br />
</span><br />
<strong><span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Görünmesen...</span></strong><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Çok güzel bir rüya görsen, huzurlu bir şey. Kalabalık olmayan bir rüya. Uyansan uyku bittiği zaman uyansan ama. Denize karşı kahvaltı etsen. Yine konuşmasan kimseyle. Kimse de sana bir soru sormasa.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Böyle kaç gün geçse... Böyle kaç gün geçse insan yeniden konuşmayı ister? Görünmeyi? Nefesinin sesini duyana kadar beklesen. Yatağa başını koyduğunda, yan dönüp kulağın yastığa dayandığında kalp sesini duyarsın ya kendinin. Öyle kaç gece geçse yeniden kalkıp kalabalıklara karışmak ister insan? Sorulara cevap vermeyi?</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Kocaman giysilerin olsa üzerinde, iç organlarına kadar ısınmış olsan. Ellerinin kazak kollarının içinde...</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Hava bir tuhaf. Hayal kurmaya yönelik bir tutum var havada. Kaçmaya müsait bir bulutluluk.</span><br />
<div style="text-align: right;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: inherit;">Ece Temelkuran"</span></div></div></div>Bitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-86248660875412033662011-06-03T23:22:00.002+02:002011-06-04T00:01:27.620+02:00Gün içinden 1 - Almanya* İnsanlar neden lastik tuvalet terlikleriyle dışarılarda dolaşır merak ediyorum. O terlikleri kullanabilecekleri tür bir tuvaletleri olmadığından mıdır üzülüyorlar mıdır?<br />
<br />
* Ecnebi memleketinde bir müslümana laf "Allah Allaaahh!" nidalariyla atılırmış. Karı kız uğruna imana gelecekler haberleri yok.<br />
<br />
* Türkiye'de ucuz korku filmlerinin uğrak mekanı olan mezarlıklar burada çocuklara oyun bahçesi tadında. Sorumluluk yağmayan yağmura kakalanabilse de insan imrenmeden geçemiyor.<br />
<br />
* İnsanın havsalası, şehir ortası rastgelinen herhangi bir çimenlikte bikinili ya da anadan üryan insanları görmeyi pek almıyor. En son sığınağım: "Güneşleri yok tabii garibanların." bahanesiydi. Ta ki Kanada'yla bir kıyasa kadar... Kanada insanı böylesi aşmış coşmuş değil. Soğuktan bile sayılmaz bunlarinkisi yahu.<br />
Bir ikincisi: Yeşili kıt yurdumun güzide insanları dört yol kavşaklarını mangallık beller, belki anlayabilirim de; dört bir yani yüzülebilen göllerle kaplı, yemyeşil bir ülkenin güzide insanları neden gider asfalt manzaralı kupkuru çimen üzerinde yüzme kıyafetleriyle serilirler bunu anlayamayacağım.<br />
<br />
* İspanyol paça pantolon giymiş Çinli bir adamı ağaçların arasında zikzaklar yaparak bisiklet sürer görünce bir kez daha anladım: Kozmopolit Amerika'nın yetmişler modası bu aralar Almanya'da çok görkemli bir diriliş yaşıyor.<br />
<br />
Abilerin güneşte kararıp güneş gözlüğü rolü yapan numaralı gözlüklerinden baska ömrümden ömür çalan bir gözlük varsa o da güneşlikleri şapka tentesi gibi gözlüğün üzerine açılmış aç kapa usullü numaralı gözlüklerdir. burası Avrupa değil mi, hani estetikten dem vuruluyordu? Gerçi doğru, söz konusu vatan Almanya; burada 'kullanış'ın sazı öter..<br />
<br />
Bitli LahanaBitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-60616850527838289782011-06-02T13:28:00.000+02:002011-06-02T13:28:19.019+02:00Susmalı mı ki?Hayatımda beni mutlu eden bir şey olduğunda insanlara anlatamıyorum; çünkü ya hava atmak olarak algıda şekil buluyor ya da görgüsüzlük.<br />
<br />
Hayatımda beni üzen bir şey olduğunda da insanlarla konuşamıyorum; çünkü ya dert küpü safinaz olarak idrak ediliyor ya da tuzu kuru muhattap alışılageldik replikleri tekrar ederken bir yandan da içten içe muhattap kendisi olduğu için seviniyor.<br />
<br />
Benim bildigim en son mutluluklar paylasildikca artar üzüntüler de paylasildikca azalirdi. Bir yerde bir yanlışlık var ama çözemedim...<br />
<br />
Bitli LahanaBitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-79449047624620802832011-06-02T00:42:00.002+02:002011-06-02T18:13:59.512+02:00Mavi<span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Bir bardak; mavi camdan,</span><br />
<div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Okyanus derinliğinde tabanı.</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">O eski boncukların heyecanı...</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Sarı, pembe, yeşil de olsa en sevdiğimdi mavisi</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Sonsuzluk demekti, özgürlük demek.</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Yaklaştırdığımda gözbebeklerime</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Girerdim içine; masmavi bir dünya!</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Kahramanı ben, roller paylaşılmış.</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Uçardım üstlerinden her yer mavi,</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Elma, paylaço, kelebek mavi...</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Apartmanlar sokaklar yoktu orada,</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Köşe başında ağlayanlar, pencereden atlayanlar...</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Ne gezer tertemiz dünyamda!</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Mavi; pâk olmaktır, neşedir, asalettir, huzurdur...</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Dokunsalardı karşılarında beliren mavi camdan kapıya,</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Korkmasalardı parmak uçlarında oluşan halkalardan,</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Soksalardı başlarını şakır şakır yağan mavi yağmuruma, </span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Savursalardı kahkahalarını mavi göklerime,</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Bu kadar kural olmasaydı hayatlarında;</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Görürlerdi, inanır severlerdi...</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Şimdi her şey onların istediği gibi.</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Bitti; aynı boşalan mavi camdan bardağım gibi.</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Geriye kalan turuncu güneş parçacıkları.</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Şimdikiler ona meyve suyu kalıntısı diyor</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Ve o kiri(!) temizlemeye uğraşıyor... </span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;"><br />
</span></div><div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;">Bitli Lahana</span></div>Bitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-84519656813147039912011-06-02T00:32:00.002+02:002011-06-02T17:52:48.399+02:00Yaşamak?<span class="Apple-style-span" style="color: #741b47; font-family: inherit;">Kaç türlü yaşar insan? Birbiriyle alakasız iki kisinin ağzından çıkan aynı kelimeler ne kadar faklı anlamlar ifade edebilir? Mekan mı önemlidir sonra, içi boş insanlarla boşalmış; yoksa kirli bir griyi libas bellemiş taş yığınların sidik kokmuş sokaklarında, beyaz leke insan mı? <br />
<br />
Sofrada ekmeğimizi sen bölsen yeter* felsefesine kanmışızdır. 'insan'dır denizdeki yılan. Halbuki, pek matah gerçekçilik iddiasında yapış yapış romantizme boğulmuşuzdur. Lanet mekanların canlarını cehenneme yollarız. Ya da bireyselliğin dibine batmış insanlardan da sahteliklerinden de bıkmışızdır. Realizm sandığımız kokuşmuşluğun doruklarında, sembollerle yamalı duygulardan, coşkulardan birer ifritmiş gibi kaçarız. Uzanmış Tuba dallarıymışçasına 'mekan'lara sarılırız. Hangisi yarar işimize?<br />
<br />
Üç öğün beş öğün acıkır da kalbimiz tıka basa mide dolusu yemekler sunarız. İbrahim'den öğrenmedik mi yemek yemediğini? Hala aç ayı, oynamaz.<br />
<br />
Doyduğumuzu sandığımız kadar güler gözlerimiz. Tokluğa inancımız kadar ağlar. O zaman kaç türlü yaşar insan? "yaşıyoruz iste..." dercesine mi, "Yaşıyorum!" dercesine mi?<br />
<br />
Bitli Lahana<br />
<br />
<i> *Yavuz Bülent Bakiler</i></span>Bitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1079819318463062739.post-14743638433278527782011-05-29T19:49:00.000+02:002011-06-02T11:57:28.378+02:00Önce selam sonra kelamEvvela Allah'ın selamı,<br />
<br />
"Ben dostum ey dünyalı" demenin diğer bir yolu. Sizin safınızda, sizden biriyim, benden zarar gelmeyecek. Okumaktan çekinme, fikirlere kapılarını açmaktan korkma. İnsanoğlu elinden ve dilinden başkasının emin olduğu kimse olmalı değil midir?<br />
<br />
Malum, gözler her daim canlıya dair bir iz görmek ister. Resmin bir yerlerine, minik bir sincap dahi olsa, birkaç karaltı konduruverir. Fotoğraf karesinde bir kıpırtı arar mutlaka. Belki de bu kıpırtıya, durgunluğu ve ölü sessizliği bozacak bir şeylere hasretizdir. Şairler sessiz çığlıklardan bu yüzden defaatle bahsetmez mi?<br />
<br />
Mesele de bu aslında; hasretlikleri yalnızca nefes alıp veren herhangi bir şeye olsaydı; artlarından hayranların koşturduğu üstadların asla yalnızlıktan bahsetmemeleri gerekirdi. Halbuki duyurmak istedikleri arayışların ardından ıssız kalmış kalplerinin oldukça gürültülü isyanları. Bir işitecek 'can'lı olsa idi... O halde bizimkisi güvenimizi çoktan yitirmiş dünyanın içi boşalmış ilişkilerinden sıyrılarak samimi bir can olma sevdasıdır.<br />
<br />
Açtım salonumun kapısını sizlere, buyurun Halil İbrahim sofrasına buyurun sohbete demeye. Maksat muhabbet olsun. Muhabbet ki 'güzel'den ('hub'dan) gele. Konuşalım güzelleşelim...<br />
<br />
Bitli LahanaBitli Lahanahttp://www.blogger.com/profile/00203380009679844023noreply@blogger.com2